Pîr-İ Türkistan Hoca Ahmed Yesevî'de Tasavvuf Düşüncesi

Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Canım

Hoca Ahmed Yesevî ismi, bugün dünyanın belli bir coğrafyasında, ölümünün üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen bir bayrak gibi dalgalanmaya devam etmektedir. Orta Asya'da asırlardır maruz kaldığı haşin rüzgarlara, acımasız fırtınalara inançla dayanan bu güzel bayrak, gölgesine Anadolu'muzu da almayı unutmamış. Asrın son çeyreğinde dünyamızın siyâsî arenasında olup bitenler, bir anda belki de iletişim dediğimiz olgunun da tesiriyle değişik kültürleri yüz yüze getirmiş bulunmaktadır.
Millet olarak mensubu bulunduğumuz kültürün geçmişini araştırmak, inanç sistemimizi, gelenek ve göreneklerimizi şekillendiren, yaşama tarzımızı ve dünya görüşümüzü oluşturan, kaybolmaya yüz tutmuş kültür kaynaklarını arayıp bulma, inceleme ihtiyacını duyuyoruz. Bu kaynaklardan biri de Pîr-i Türkistan unvanıyla bilinen ve şöhreti günümüze kadar ulaşmış bulunan Hoca Ahmed Yesevî'dir.
Ahmed Yesevî'yi ve Yesevîyye tarikatını sıradan bir tasavvuf hareketi olarak düşünmek, kanaatimce asırlardır üzeri küllenmiş bir sosyal realiteyi bütün yönleriyle kuşatamamaktır. Bundan 7-8 asır önce Orta Asya'da ortaya çıkmış böylesine evrensel bir hareketin toplum üzerinde yapmış olduğu tesirleri tahlil edebilmek demek; bir anlamda günümüz kültürünün dokusunu derinlemesine görebilmek demektir. Asırlar sonra kaybolan bir hazinenin bulunması gibi tekrar bütün ilgi ve dikkatlerin Orta Asya'ya çevrilmesi, yeniden birtakım inceleme ve araştırmaların başlatılması son derece anlamlıdır.
İslâmiyet, daha hicretin ikinci asrında eski haline göre önemli sayılabilecek bazı değişiklikler göstermeye başlar. Bunun en büyük nedenlerinden biri de kuşkusuz tasavvuf cereyanı idi. Suriye'de İlk zaviyeyi kuran Kûfeli Ebû Hâşim'den sonra Süfyân-ı Sevrî, Horasanlı Bâyezîd-i Bistâmî, Hallâc-ı Mansur, Cüneyd Bağdâdî değişik fikirlerle ortaya çıktılar. Bunları izleyen Kuşeyrî, Gazali, Suhreverdî, Abdülkâdir Geylânî bu alanda kendilerine inanıp bağlanan binlerce insan buldular. Eski İran geleneklerinin en yakın takipçilerinden Horasan, İslâmiyet in kabulünden sonra tasavvufun başlıca merkezlerinin başında yer alırken, Mâveraünnehr bölgesinin de Müslüman oluşuyla tasavvuf cereyanına Türkistan yolu görünmüştü. III.asırda Herat, Nişabur ve Merv gibi merkezlerin ardından IV.asırda da Buhara, Semerkand ve Fergana da mutasavvıflarla dolmaya başlamıştı. Ahmed Yesevî'nin ortaya çıkış devirlerinde ise Türk âlemi epey uzun bir zamandan beri tasavvuf fikrine alışmış, mutasavvıfların menkıbe ve kerâmetleri sadece şehirlerde değil, göçebe Türkler arasında bile az çok yayılmıştı. (1)
Hoca Ahmed Yesevî, ortaya koydukları ile yüzyıllardır "pîr" unvanı ile anılıyor. Benim kanaatime göre bir tasavvuf terimi olan bu tabiri, Türk insanı, asırlardır ilâhî aşk yolculuğunda erişilmesi güç bir zirve, rehber ve önder karşılığında kullanmıştır. Bu terimin bir tarikat şeyhi anlamı dışında, özellikle Ahmed Yesevî için düşünüldüğünde, çok daha evrensel bir boyutu olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Ahmed Yesevî'nin Yesi şehrinde irşada başladığı sıralarda Türkistan'da, özellikle Yedisu civarında kuvvetli bir İslâmlaşma yanında İslâm ülkelerinin her tarafına yayılan tasavvuf hareketleri de vardır. Medreselerin yanında kurulan tekkeler, tasavvuf cereyanının merkezleri durumundaydı. Yine bu yıllarda Mâveraünnehr' i kendi idaresi altında birleştiren Sultan Sencer vefat etmiş(ll57), Harezmşahlar kuvvetli bir İslâm devleti haline gelmeye başlamışlardı. Bu uygun şartlar altında Ahmed Yesevî, Taşkent ve Siriderya yöresinde Seyhun'un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli bir nüfuz sahibi olmuştu. İslâmî ilimlere vakıf olan, Arapça ve Farsçayı da bilen Ahmed Yesevî'nin, çevresinde toplananlara İslâm ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikatının adap ve erkânını öğretmek amacıyla söylediği "hikmet"ler ise, bu büyük insanın maddî olduğu kadar mânevî hayatına dair son derece kıymetli bilgileri bize kadar ulaştırmaktadır.
Rivayetlere göre Ahmed Yesevî'nin on iki bini kendi yaşadığı çevrede, doksan dokuz bini de uzak ülkelerde bulunan müritleri ve geleneğe uygun olarak hayatta iken tayin ettiği pek çok halifesi bulunmaktaydı. Mürşidi Şeyh Yusuf Hemedânî gibi Ahmed Yesevî de Hanefî Sünnî bir âlimdir. İlmi sağlam, tasavvuf bilgisi de çok güçlüydü. İslâm dinine ve Hz. Peygamber'in sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan Ahmed Yesevî'nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi, Yesevîliğin Sünnî Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi olmuştur.(2) Bu arada yeri gelmişken Ahmed Yesevî'nin Hacı Bektaş-ı Velî ve Sarı Saltuk gibi Anadolu ve Rumeli erenleri ile ilgisinin ise daha çok Menkıbevi olduğunu, bu konuda bilinenlerin de sadece Evliya Çelebi ve tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî'nin naklettiklerinden ibaret olduğunu belirtelim. XIII.yüzyılda Anadolu'da Yesevîliğin izleri görülmekle beraber bu tarikatın zamanla özellikle Haydarîlik ve Bektâşîlik tarikatı içerisinde kaybolup gittiğini söylemek mümkündür. (3)
Bir inanç sistemi ve yaşama biçimi olarak Yeseviyye tarikatının temelinde iki şey bulunmaktaydı. Bunlar; "ilim ve hikmet" ile "Hanefî fıkhı"dır. İki kategoride ele alınabilecek bu hususlar; hakikaten ismiyle müsemmâ olan Hoca Ahmed Yesevî tarafından marifet ve şeriat isimleri ile "tasavvuf" bayrağı altında bir araya getirilmiştir.Yesevîlik ; her şeyden önce son derece olumsuz şartlar içerisinde doğdu. Maniheizm, Mazdakîlik ve Zerdüştlük gibi farklı inançların yoğun biçimde ilgi gördüğü bir zeminde İslâm adıyla ortaya çıktı. (4) Tahmin edilebileceği gibi İslâm dininin sonraki asırlarda insanların her zaman birbirlerine karşı gösterilmesini öngördüğü hoşgörüyü de pek göremedi. Yesi'liler tarafından otuz yıl süreyle taşlanan, horlanan, iftiralara maruz kalan ve hatta bu yüzden oğlu öldürülen (5) gönüller sultanı bu büyük insan Ahmed Yesevî, buna rağmen mücadelesinden dönmedi. İslâmiyet'e yeni girmiş olan ve büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen göçebe Türkler arasında bu dinin yerleşmesi ve yayılması için, İslâm dinini o insanların anlayabileceği şekilde ve seviyede anlatmayı başarmıştır. Çok sade bir Türkçe ile ve Türklerin hiç yabancısı olmadıkları millî şiir vezni ile, hece vezni ile "hikmet"lerini yazmıştır. Yani, onlara bu yeni dinin inanç ve ibadetle ilgili esaslarını kendi dilleri ile anlatmıştır. Hoca Ahmed Yesevî'nin anlaşılmasında ve yüzyıllarca bütün Türklerin gönüllerinde taht kurmasında bu anlatım biçiminin çok büyük payı vardır. Diğer taraftan o, sade deyişleri ile İslâmiyyeti tanıtır ve yayarken bu dinin iyiyi, güzeli, doğruluğu, iyi insan olmayı, özellikle insanları her şeyden önce insan oldukları için sevmeyi, insanlara iyilik yapmayı ve onlara her bakımdan faydalı olmayı telkin eden esaslarını anlatmaya önem vermiştir. (6)
Bütün tarikatlarda olduğu gibi Yeseviyye tarikatı sâlikleri için de uyulması gereken bir adap vardı. Ana hatları itibariyle diğer tasavvuf mesleklerinden pek farkı olmayan, ancak ayrıntılardaki bazı özellikler bakımından dikkate değer esaslar şunlardı : Her şeyden önce mürit, hiç kimseyi şeyhinden üstün görmemeli, mutlak bir teslimiyet içerisinde olmalıdır. Mürit zekî, uyanık ve dikkatli olmalı, şeyhinin bütün işaretlerini anlamalı, şeyhinin bütün sözlerinden ve işlerinden razı olmalıdır. Yine mürit hocasının kendisine verdiği görevleri büyük bir ağırbaşlılıkla yerine getirmeli, ağırdan almamalı, isteksizlik, gevşeklik göstermemeli, bütün bunların şeyhinin rızasızlığına sebep olabileceğini bilmelidir. Mürit, sözünde sadık, sağlam ve güvenilir olmalı, hocasının büyüklüğü konusunda hiç bir zaman şüpheye düşmemelidir. Mürit, hocasına ait özel birtakım sırları saklamasını bilmeli, bunları olur olmaz yerlerde ifşa etmekten şiddetle sakınmalıdır. (7)
Ahmed Yesevî'nin söylediği hikmetlerin her biri gerçekten bütün insanlık için saadet ve mutluluğun sırrını taşımaktadır. Ahmed Yesevî'ye göre hakiki bir sûfînin riyazet ve mücahedeye alışması, yeme içme nimetinden, halvet, şehvet ve işretten uzak kalması lazımdır. Yeseviyye tarikatında halvetin özel bir önemi vardır. Halvet esnasında nefse ve şeytana ait hazlar yanıp mahvolur. (8) Aslında şeriat ile tarikat birbirinden ayrı şeyler değildir.
  • Kul Hâce Ahmed kırka girdin kır nefsini
  • Burada ağlayıp ahirette temizle kendini
  • İman postu şeriattır, tarikat bil esasını
  • Tarikata giren Hak'tan nasîb aldı dostlar
Şeriata dayanmayan tarikat bâtıldır. İmanın postu şeriat, içi ve özü ise tarikattır. Aslında bu anlayış sadece Yesevî hazretlerine mahsus olmayıp bu devir sûfîlerin çoğunda bulunmaktadır. (9)
  • Tarikata şeriatsız girenlerin
  • Şeytan gelip imanını alır imiş
  • İşbu yolu pîrsiz dâvâ kılanları
  • Şaşkın olup ara yolda kalır imiş
Ahmed Yesevî hazretleri herkese iyilik eder, hiç kimse kendisinde rahatsız olacak bir hal göremezdi. Bütün insanların dünya ahiret saadeti ve rahatları için gayret ederdi. Dergahı fakir ve yoksullar, yetim ve çaresizler için sığınak yeriydi. Allahın rızasını kazanmanın yollarının başında insanların rızasını kazanmak gelir. İnsan ancak bu şekilde Allah'ın yakın dostlarından olabilir.
  • Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen
  • Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen
  • Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen
  • Ben sen diyen kimselerden geçtim işte
Kâfir bile olsa hiç kimsenin kalbinin kırılmasını istemezdi. Bunun Allahü Teâlâyı incitmek anlamına geldiğini de her zaman söylerdi.Şeriattan ayrılanlar, haksızlık yapıp zulmeden idareciler sonunda hesap günü çok zor durumda kalacaklardır.
  • Molla müftî bolganlar yalgan fetvâ birgenler
  • Aknı kara kılganlar ol tamugga girmişler
  • Rüşvet algan hâkimler haram alıp yigenler
  • Öz parmagın dişleben korkup turup kalmışlar
"Molla müftü olanlar yalan fetva verenler, akı kara kılanlar Cehenneme girmişler, rüşvet alan hâkimler haram alıp yiyenler, parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar"
Bilindiği gibi Kurân-ı Kerim'in önemli bir bölümü peygamber kıssalarını ihtiva eder. Eski kavimlerin durumu anlatılarak insanların bunlardan ibret almaları istenir.Aynı hatalara düşmemeleri hususunda insanlar ikaz edilir. Ahmed Yesevî Kurân'ı rehber kabul eden bir sûfî olduğu için hikmetlerinde sık sık bunu dile getirir.
  • Zekeriyyâ gibi başıma bıçkı koysam
  • Eyyüp gibi hem tenime kurtlar salsam
  • Mûsâ gibi Tûr dağında tâat kılsam
  • Bu iş ile yâ Rab seni bulur muyum ?
  • Yunus gibi deniz içinde balık olsam
  • Yusuf gibi kuyu içinde vatan tutsam
  • Yakup gibi Yusuf için çok ağlasam
  • Bu iş ile yâ Rab seni bulur muyum ?
Kur‘ân-ı Kerim yüce Allah'ın yolunda mücadele edenlerin, insanları iyiye, güzel, doğruya çağıranların Allah'a iman edenlerin mükâfatlandırılacağını müjdeler. Bu yol aşk yoludur, ama çetin bir yoldur.
  • Aşık değil sevdiğine can vermese
  • Köylü değil çapa yapıp nan vermese
  • Burada ağlayıp ahirette can vermese
  • Yolda kalır Hudâ lûtfunu alan yok
  • ...
  • Seherde erken kalkıp kanlar yut sen
  • Pîr-i mugan eteğini muhkem tut sen
  • Hakka âşık olsan eğer candan geç sen
  • Candan geçen gerçek âşık üryân olur
Bu yol zorluklarla dolu sonu ölüme kadar varabilen bir yoldur. Ama yüce Allah'ı seven bunlara katlanır. Aşk insanı ölüme götürebilir ama âşık bundan korkmaz. Çünkü mükâfatı büyüktür. Hz. İbrahim bunun en güzel örneğidir. Ahmed Yesevî bunu da şöyle dile getirir.
  • Allah diyerek ateşe girdi Halîlullah
  • O ateşi bostan kıldı görün Allah
  • Baş eğerek ağlayıp dedi şey'en lillâh
  • Fakir miskin ateşte ne diye hevâ kılsın
İnsanlar kusurdan uzak değildir. Zaman zaman hata yaparlar, günah işlerler. Böylece iyiyi ve güzeli emreden yüce Allah'ın emrine muhalif davranışta bulunmuş olabilirler. Bundan derhal tevbe etmeleri gerekir. Allah tevbeleri kabul edendir.
  • Cennet mülkünü anlayan kullar tevbe kılsın
  • Tevbe kılıp huzuruna yakın olsun
  • Huri, köşkler, gılman, vildân hizmet kılsın
  • Türlü türlü giydiği şeref hilatı var (l0)
İnsan, Allah'ın sevdiği bir kul olmak isterse bu yolda zahmet ve sıkıntı çekmeli, birtakım zorluklara katlanmalı, nefsini yere vurabilmeli ve her türlü fedâkârlıktan çekinmemelidir.
  • Gece yatmayıp uykusunu haram kılsa
  • Kalp zikrini sır zikrini tamam kılsa
  • Bin bir adını tesbih edip dile alsa
  • Kul ne diye dergâhında hatâ kılsın
Her yerde olduğu gibi zâlimlerin, yetim hakkı yiyenlerin mahşer gününde hesaplarının çok çetin olacağı kesindir.
  • Zâlim olup zulmeden yetim gönlün ağrıdan
  • Kara yüzlü mahşerde kolunu arkada gördüm
Tasavvufî remzleri anlamak herkesin harcı olmadığı gibi bunu söyleyen Hak âşıkları da çok zahmetler, sıkıntılar çekmişlerdir.
  • Bilmediler mollalar Ene'l-Hakk'ın mânâsın
  • Kâl ehline hâl ilmin Hak görmedi münâsip
Ana hatları ile Ahmed Yesevî'de tasavvuf düşüncesini ele aldığımız bu çalışmada sözlerimizi yine sesi asırların ötesinden bize kadar ulaşan bu büyük insanın dizeleriyle bağlayalım.
  • Ey müminler tâat kılıp dayanmayın
  • Emânettir aziz câna inanmayın
  • Haram mekruh yığılmış mala güvenmeyin
  • Mallarını karış adlı yılan kılar
  • Bu dünyaya bina koyan Kârun hani
  • Dâvâ kılan Fir'avn ile Hâmân hani
  • Vâmık Azrâ Ferhâd Şirîn Mecnûn hani
  • Kahr eylese bir lâhzada yeksân kıl

KAYNAKLAR :
  1. l. Prof.Dr. Fuad Köprülü : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara l976. s.l4
  2. Prof.Dr. Kemal Eraslan : Türkiye Diyanet Vakfı İ.A. Cilt.2. s.l60-l6l.
  3. Prof.Dr. A.Yaşar Ocak : Anadolu Sûfîliğinde Ahmed-i Yesevî ve Yesevîlik. Türk Dili Aylık Dil Dergisi Hoca Ahmed Yesevî Özel Sayısı. .Sayı: 504 Aralık l993, s585-586.
  4. Doç.Dr. Aşirbek Kurbanoğlu Müminov : Yeseviyye Tarikatının Doğuşu Hakkında. Çev: Aşur Özdemir. Yedi İklim. Sanat Kültür Edebiyat Dergisi. Beşinci Cilt. 5, Sayı: 42 Eylül l993. s.l0-l3.
  5. Doç.Dr. Aşirbek Kurbanoğlu Müminov : Adı geçen makale.s.l2.
  6. Prof.Dr. Reşat Genç : Türklerde Dînî Tolerans ve Hoca Ahmed Yesevî. Türk Dili Aylık Dil Dergisi. Hoca Ahmed Yesevî Özel Sayısı.Sayı: 504 Aralık l993, s.565-566.
  7. Prof.Dr. Fuad Köprülü : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara l976. s.98
  8. Prof.Dr. Fuad Köprülü : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara l976. s.l02-l03.
  9. Ahmed Yesevî. Divan-ı Hikmetten Seçmeler. Haz: Prof.Dr. Kemâl Eraslan. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara l983. s.37.
  10. l0. Prof.Dr. Hayrani Altıntaş : Ahmed Yesevî Düşüncesinin Kur‘ânî Kaynakları.Türk Dili Aylık Dil Dergisi Hoca Ahmed Yesevî Özel Sayısı. .Sayı: 504 Aralık l993, s.609.