eserleri



Divan-ı Hikmet
Ahmet Yesevî, bütün deyişlerini, tebliğ ve nasihatlarını "Hikmet" adı altında söylemiştir. Bu tercih, muhtemelen bilinçli bir tercihtir (Mert: 1998). Nitekim ilk deyişlerinden birinde Ahmet Yesevî;
Bismillahla başlayarak hikmet deyip
Taliplere inci cevher saçtım ben işte.
demektedir.
"Hikmet"le tebliğ, aslında Kur'an-ı Kerim'de Nahl Suresi'nin 125. ayetinde öngörülen metottur. Bu tercihin isabeti şuradadır ki, Ahmet Yesevî'nin hikmetlerinde ahlâkçıların "Ahlâk-ı hamide (iyi ahlâk)" olarak nitelendirdikleri ahlâkî prensipler tavsiye edilmiş; "Ahlâk-ı zemîme (kötü huylar)" ise yerilmiştir. Hikmetlerin bütününde pratik hayatın ahlâkîliği ön plâna çıkarılmıştır. Bu sebeple "Hikmetler"i bir bütün olarak ele alan bazıları onu bir ahlâk kitabı olarak da nitelendirmişlerdir (Kentejay: 2003). Ahmet Yesevî'nin hikmetlerinin bir araya getirildiği bütüne "Divan-ı Hikmet" (Köprülü: 1984; Eraslan: 2000; Bice: 1998) denilmiştir. Hikmetlerin mecmua hâline getirilişi O'nun ölümünden sonra bağlıları tarafından gerçekleştirilmiştir.
Divan'da yer alan bazı hikmetlerin Ahmet Yesevî'ye ait olmayıp, O'na atfedilen deyişler olduğu bazı araştırmacılar tarafından ifade edilmiştir. Kesin bir araştırma yapılmış olmamakla birlikte, bunun doğru olduğu kabul edilebilir. Zira Ahmet Yesevî'nin hikmetleri sözlü edebiyatın da bir örneği olup, çeşitli coğrafyalarda, çeşitli dönemlerde O'na atfen şiirler söylenegelmiştir. Hatta "Hikmet Meclisleri" denilen özel hikmet toplantıları bugün de bilinen aktivitelerdir.Bu yaygın sözlü nazım geleneği içerisinde özellikle Ahmet Yesevî'nin yaşadığı döneme yakın yüzyıllarda O'nun izleyicilerine ait deyişlerden bir kısmının "Hikmet"lerle karıştırıldığı; hatta O'na saygı olarak bazılarının şiirinde kendi ismini öne çıkarmamış bulunması kabul edilebilir.Divan-ı Hikmet nüshalarında başka isimlerle yazılmış şiirlere de yer verilmiştir. Fuzulî, Fakirî, Garibî, Hoca Sâlih, Halis, Kul Süleyman, Kul Şerifî, Meczub, Nevayî, Meşreb, Seyfü'd-dîn, Hâce, Es'ad, İkarî Kasım ve Behbudî bunlar arasındadır.
Divan-ı Hikmet nüshalarında yer alan hikmetlerin sayıları da farklıdır. Bu sayıyı 4400'e çıkaranlar olduğu gibi, daha aşağılarda gösterenler de vardır. Prof. Dr. Kemal Eraslan'ın çok sayıda "Hikmet" arasından Ahmet Yesevî'ye ait olduğunu tespit ettiği 250 hikmet T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır (Eraslan: 2000).İlk dönemlerde el yazmaları çoğaltılan Hikmet Divanları, matbaanın devreye girmesinden sonra Taşkent, İstanbul, Kazan başta olmak üzere bazı merkezlerde matbu olarak da yayımlanmıştır. Dr. Hayati Bice'nin tespitine göre "Divan-ı Hikmet"in Taşkent'te on yedi, İstanbul'da dokuz, Kazan'da beş, Buhara ve Kapan'da birer baskısı yapılmıştır (Bice: 1998).Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Özbekistan'da Kiril alfabesiyle iki yeni baskı gerçekleştirilmiştir.Dr. Hayati Bice'nin 1836 ve 1904 Kazan baskılarını esas alarak hazırladığı bir inceleme Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanmıştır (Bice: 1998).
Risale
"Risale", Ahmet Yesevî'nin ilim âleminde henüz tanınmayan bir eseridir. Kazakistan'lı bilim adamı Muhammedrahim Carhummed-Ulı, "Hoca Ahmet Yesevî'nin Hayatı Hakkında Yeni Deliller ve O'nun Bilinmeyen Risale Adlı Eserinin İlmî Değeri" (Carmuhammed-Ulı: 1994) adlı makalesinde eserin bir yandan "el yazma" nüshasının şeklî tanıtımını yapmakta; diğer taraftan muhtevası üzerine bilgiler vermektedir.Buna göre eski Çağatay Türkçesi'nde 88 sahife tutan eser, Ahmet Yesevî'nin dünya görüşünü ve İslâmiyet'in temel kurallarını kendine mahsus üslûbuyla izah etmektedir. Hikmetler'de olduğu gibi burada da insanlar arası münasebetler ağırlıklı şekilde yer almaktadır. Dinî emir ve yasakların kişinin ahlâken olgunlaşması; toplum hayatının ahlâkî kurallarla huzur ve güvene ulaştırılmasındaki rolü, kitapta somut örneklerle işlenmektedir.
"Ganilarda sahavat yok; fakirlarda kanağat yok; müridlarda hizmat yok; supilarda riyadat yok; şeyhlarda yerhaz yok; hıyamat kün hallarımız niçük bolğay?"
Toplum içerisindeki bütün kesimlerin zaaflarını ortaya koyan ve aile büyüklerimizden hep duyageldiğimiz bu deyişin, hemen hiç değiştirilmeden nesilden nesile intikal edip gelmesi, Ahmet Yesevî'nin kalıcılığının bir örneği olarak değerlendirilmelidir."Risale"de dikkat çeken başka bir husus, kendini dinî "tebliğ" ile görevli sayan kişilere olan hitabıdır. Onların taşımaları gerekli feragat, tevazu, diğergâmlık, cömertlik gibi sıfatları örneklendirirken, bir öğreticinin, öğrencileri ile olan münasebetlerini dile getirir ve kendilerini ilim yoluna atanların (öğreten-öğrenen) kendilerine verilen yardımları ihtiyaç sahipleri ile bölüşmedikleri takdirde, Cenab-ı Hakk'ın onları sorgulayacağını ve onlara azap vereceğini ifade eder.Eserde ayrıca İslâm tasavvufunun "şeriat,tarikat, marifet, hakikat" silsilesi örneklemelerle anlatılır ve "Allah'a inanma" ile O'nun en kutlu varlığı "insan" ve "insana sevgi" üzerinde durulur.Hoca Ahmet Yesevî'ye atfedilen ve O'nun İslâm'ı yorumdaki üslûp ve tarzını pekiştirecek olan bu "el yazması" eser, Kazakistan halk kütüphanesinin nadir kitaplar ve el yazmaları bölümünde 1622-386 numarasında kayıtlı bulunmaktadır.
Fakrname
Farkname Ahmet Yesevî'ye isnat edilen bir risaledir. Gerçekte Ahmet Yesevî'ye ait olmadığı; O'nun fikir ve telkinlerini çok iyi bilen bir bağlısı tarafından kaleme alındığı çoğu yazarlar tarafından ifade edilmiştir (Eraslan: 2000).Divan-ı Hikmet'in Kazan baskılarında yer verilen kitapçıkta fakr (tevazu), sülûk adabı ve mertebeleri ağırlıklı olarak anlatılmıştır.Prof. Dr. Fuat Köprülü Fakrname'nin Hazinî'ye ait "Cevâhiru'l-Ebrar, Min Emvâci'l-Bihar" adlı eserden alıntı olduğunu yazmıştır (Köprülü: 1984).Fakrname'de ayrıca şeriat, tarikat, marifet ve hakikat makamları ayrıntılı olarak anlatılmıştır.